FESÂHAT-NİZÂM

fesâhat-nizâm


* Sözlüklerde “ferahlık, dilin düzgün kullanımı” gibi anlamları olan “fesâhat” ile “yasa, kural, düzen, usûl; tertip; çeşitli şeyler veya bir bütünün parçaları arasındaki ölçülülük, ahenk” anlamlarına gelen “nizâm” kelimesinin birleşmesiyle “fesâhatin gereği olan düzen, tertip, ahenk, uyum gibi unsurların arasındaki bütünlük; fesâhat düzenine sahip, dilin düzgün kullanımındaki uyum” anlamında kullanılan terim.



Sözlük Anlamı

Arapça bir sözcük olan “fesâhat” sözlüklerde “ferahlık, büyüklük, genişlik” (Redhouse, 2000, s. 678); “fasihlik, dilde düzgünlük” (Kanar, 2011, s. 132); “bir lisânın doğru ve hatâsız ve suhûlet ve selâsetle söylenmesi veya yazılması, sözün yanlış ve yabancı yâhut nâdirü’listi‘mâl kelimelerden sâlim olmasıyla beraber rabtının dahi kâideye mutâbık olması” (Sami, 2012, s. 775); “kelime ve sözün gramer kuralları ve dil musîkîsi uyarınca kusursuz, düzgün, açık, akıcı, âhenkli bir biçimde kullanılması” (Tolasa, 2002, s. 246) anlamlarına gelir. Arapça kökenli “nizâm” sözcüğü ise “düzen, düzenlilik, bir düzenleme” (Redhouse, 2000, 837; Kanar, 2011, s. 358); “dizi, sıra; usûl, tertip ve kâide, düzen” (Sami, 2012, s. 1132) şeklinde ifade edilir.




Terim Anlamı

Bir terim olarak “fesâhat-nizâm”, “fesâhatin gereği olan düzen, tertip, ahenk, uyum gibi unsurların arasındaki bütünlük; fesâhat düzenine sahip, dilin düzgün kullanımındaki uyum” manalarına sahiptir. 




Tezkirelerdeki Bağlam Anlamı

“Fesâhat-nizâm” teriminin bağlam anlamı “fesâhatin gereği olan unsurlar arasındaki bütünlük”tür.

İlk kez Latîfî tarafından kullanılan bu terim tezkirenin hamdele kısmında geçmektedir. Latîfî “Matlaʿ-ı mevzûn-ı kelâm-ı kadîm ve mehâmid-i manzûme-i fesâhat-nizâm ve medâyih-i mensûre-i belâgat-intizâm ol müfzî-i feyz ü ilhâm …” şeklinde başlayan ifadeleriyle, insana feyz ve ilham veren Allah’ı zikrederek sözlerine başlamakta ve “kadim sözlerin vezinli matlaları” ile Kur’ân’ı kastetmektedir. Allah’a ait bu sözlerin fesâhat ve belâgatin düzenin uygun olup övgüye layık olan sözler olduğunu, Allah’ın insana verdiği ilhamla birlikte hünerle donatılmış bir yaratılışa sahip olan şairlerin sözlerinin ifadelerindeki açıklık ve akıcılığın gizlenmiş incileri kıskançlığa sürüklediğini ifade etmektedir.   

 “Fesâhat-nizâm” teriminin tezkirelerdeki bir diğer kullanımı Ahdî tarafından kaleme alınan Gülşen-i Şuarâ adlı tezkirenin “Mevlâna Ahmed Zarîf” maddesindedir. Ahdî, Ahmed Zarîf’ten bahsederken “Buña binâen musâhabet-i dil-küşâsı rûh-efzâ ve kelimât-ı tarabnümâsı der-gûş-ı fuzalâ ser-â-ser nazm-ı fesâhat-nizâm ve makbûl-i tabâyiʿ-i hâs u ʿâmdur…” diyerek şairin sohbetinin gönle ferahlık veren bir sohbet olduğunu, sözlerinin ise cana can katan ve fesâhat kurallarına uygun, fesâhatin gerektirdiği unsurlarla bütünlük sağlayan sözler olduğunu belirtir.

Terimin tezkirelerde rastlanan son kullanımı Kınalızâde Hasan Çelebi’nin tezkiresinde “Sultân Murâd Hân” maddesindedir. Sultân Murâd Hân’ın cevher gibi âşikâr olan ve fesâhat düzenine sahip sözlerini süslü bir kumaşa benzeten Ahdî, o sözlerin boynuna kaftan başına taç olduğunu ve karanlık geceleri o sözlerin süslerinin sağladığını ifade etmektedir. 




Tezkirelerdeki Kullanım Sıklığı

Yapılan taramalar sonucunda “fesâhât-nizâm” tabiri, Latîfî’nin Tezkiretü’ş-Şuarâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ’sının mukaddime kısmında, Ahdî’nin Gülşen-i Şuarâ’sının “Mevlânâ Ahmed Zarîf” maddesinde ve Kınalızâde Hasan Çelebi’nin Tezkiretü’ş-Şuarâ adlı tezkiresinin “Sultân Murâd Hân” maddesinde kullanıldığı tespit edilmiştir. 




Örnekler

Örnek 1:

Matlaʿ-ı mevzûn-ı kelâm-ı kadîm ve mehâmid-i manzûme-i fesâhat-nizâm ve medâyih-i mensûre-i belâgat-intizâm ol müfzî-i feyz ü ilhâm ve mülhim-i hayru’l-kelâma ki lisân-ı insâna elfâz-ı rengîn ile nutk-ı fatîh ve ʿibârât-ı ibret-karîn ile beyân-ı melîh virüp letâyif-i esmâ-i zâtında ve maʿarif-i kibriyâ-i sıfâtında nükte-gûy u rumûz-âmûz ve sözlerin âbdâr u pür-sûz idüp tabʿ-ı letâfet-meşhûnın mevzûn ve kelâm-ı manzûmı selâset-nümûnını reşk-i dürr-i meknûn kıldı (Canım, 2018, s. 41).

Örnek 2:

Sâbıkü’z-zikr dahi ol fenden haber dâr-ı bî-misâl ve keyfiyyet-i ahvâl-i ehl-i zamânı bilmede sâhib-hâl ve hôş -tabʿ u hûb-sohbet kimesnedür. hakkâ ki zarâfet bir hılʿat-ı latîfdür ki şân-ı şerîfine nâzildür ve letâfet bir kabâ-yı nazîfdür ki kâmet-i mevzûn râstına zîbende oldugına erbâb-ı fezâyil kâyildürler. Buña binâen musâhabet-i dil-küşâsı rûh-efzâ ve kelimât-ı tarabnümâsı der-gûş-ı fuzalâ ser-â-ser nazm-ı fesâhat-nizâm ve makbûl-i tabâyiʿ-i hâs u ʿâmdur ve kelimât-ı belâgat-encâmı silsile-i hûban-ı âşıkân-ı bî-ârâmdur ve bu diyâra gelen erbâb-ı devlet ve sâhibân-ı ʿimâret ve eyâlet ü aʿyân-ı memleket ile semt-i lâ-yaʿkıl hemîşe tetebbuʿ-ı eşʿâr-ı mütekaddimîn ve müteahhirîn itmeden hâlî degüldür (Solmaz, 2018, s. 112).

Örnek 3:

Cevâhir-i zevâhir-i kelam ve dîbâ-yı sühan-ı fesâhat-nizâmdur ki şâhid-i zîbâ-yı ma’nânun kâmet ü serine hil’at u efser andan kılunur ve ‘urûsân-ı şebistân-ı kemâlün gerden ü gûşına zer ü zîver anunla olınur (Sungurhan, 2017, s. 91-92).




Kaynaklar

Canım, R. (2018). Latîfî Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı.

Kanar, M. (2011). Osmanlı Türkçesi Sözlüğü. İstanbul: Say Yayınları.

Redhouse, J.W. (2000). Redhouse’s Turkish Dictionary. İstanbul: Redhouse Yayınları.

Sami, Ş. (2012). Kâmûs-ı Türkî. İstanbul: İdeal Kültür Yayıncılık.

Solmaz, S. (2018). Ahdî, Gülşen-i Şu’arâ. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı.

Sungurhan, A. (2018). Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ.  Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı.

Tolasa, H. (2002). Sehî, Lâtifi ve Âşık Çelebi Tezkirelerine Göre 16. Yüzyılda Edebiyat Araştırmaları ve Eleştirisi. Ankara: Akçağ Yayınları.




Yazım Tarihi:
25/10/2024
logo-img