mümteni'u'n-nazîr / mümteni'u'l-cevâb
* Sözlüklerde “imkânsız, mümkün olmayan” anlamına gelen “mümteni'” kelimesiyle oluşturulan, “nazire söylenmesi mümkün olmayan” ve “cevap verilmesi mümkün olmayan” anlamındaki terimler.
Arapça bir sözcük olan “mumteni”, “imkânsız, elde edilemez, ulaşılamaz, mümkün olmayan” (Naci, 2009, s. 475; Redhouse, 2000, s. 1975; Sami, 2012, 1407) anlamına gelirken “cevâb” sözcüğü “suale karşı söylenilen söz” (Sami, 2012, s. 485); “bir söze mukabil söylenilen diğer söz” (Naci, 2009, s. 328), “nazîr” ya da “nazîre” sözcüğü de “bir şeye benzemek üzere yazılan şey” (Sami, 2012, s. 1466); “bir şairin şiirine müşabih olmak üzere o vezin ve kafiyede söylenen manzume” (Naci, 2009, s. 902) olarak tanımlanmaktadır.
Bir terim olarak “mümteni’u’l-cevâb” “cevap verilmesi mümkün olmayan” anlamında iken “mumteni’u’n-nazîr” terimi ise “nazire söylenmesi mümkün olmayan” anlamına gelmektedir.
İlk kez Sehî Bey tarafından kullanılan bu terimler Heşt Behişt’te “Sultân Murâd Hân” ve “Hayâlî” maddelerinde geçmektedir. Sultân Murâd Hân’ın şiirlerinin nazire yazılamayacak düzeyde olduğunu vurgulayan Sehî Bey, Hayâlî’nin gazelde kendisine özgü bir tarzı olduğunu, şairler arasında nazire söylenemeyecek kadar güzellikte fazlaca şiirleri olduğunu belirtir.
Terimleri kullanan bir diğer isim olan Latîfî ise Mevlânâ’nın oğlu olan Sultân Veled’in Veled-nâme adlı cevap verilmesi mümkün olmayan bir mesnevisi bulunduğunu belirtir. Ahmed Paşa maddesinde “Mürâʿât-ı nazîr ḳısmından bu matlaʿ-ı mümteniʿu’n-nazîrine nazîr olmaz” diyerek şairin şiirine nazire söylemenin mümkün olmadığını vurgulayan Latîfî, Hamdî Çelebi’nin kaleme aldığı Kıssa-i Yûsuf’unun da benzerinin yazılamayacağını söylerken “mümteni’u’n-nazîr” terimini kullanır.
Sürûrî’nin şairliğini takdir ettiğini söyleyen Latîfî, özellikle vurguladığı “Kaldı gözüm yüzünde şehâ göyinik gibi / Düşdüm saçun duzagına bûn ögeyik gibi” gazelinin de cevap verilmesi imkânsız olduğunu “mümteni’u’l-cevâb” olarak ifade eder. Sadi Çelebi’nin “Yâ Rab n’olaydı ʿâlem içinde dil olmasa/Bâri olursa her güzele mâyil olmasa” matlalı gazelinin de nazire yazılamayacak boyutta olduğunu söyleyen Latîfî, Sunî’-i Kâtib’in ve Tâlî’i’nin de şiirlerinin cevap verilmesi mümkün olmayan şiirler olduğunu belirtirken “mümteni’u’l-cevâb” terimini kullandığı görülür.
Terimlerin tezkirelerde tespit edilen son kullanımı, Gelibolu Âlî'nin Künhü’l-Ahbâr adlı eserindedir. Gelibolulu Âlî, Belîgî adlı şairin “Dilümüz anlayamaz sufì bizüm kâl ehli / Bî-zebân söyleşelüm var ise bir hâl ehli” gazelini kendisine getirdiğini ve kendisinin bu şiiri “mümteni’u’n-nazîr” olarak değerlendirdiğini ifade eder.
“Mümteni’u’l-cevâb” ve “mümteni’u’n-nazîr” terimleri ilk defa Sehî Bey tarafından iki kez kullanılmıştır. Latîfî Tezkiresi'nde yapılan taramaya göre, tezkirede terimler ile yedi ayrı yerde karşılaşılmıştır. Tezkirelerde tespit edilen son kullanım Gelibolulu Âlî’nin kaleme aldığı Künhü’l-Ahbâr’dadır.
Örnek 1:
Çalınur çengler ayalar karsılur
Raks urur rakkâs çardak sarsılur
Ve bu matla‘ sehlü’l-mümteni‘ kısmındandur. Mümteni‘ü’n- nazîrdür. Ve bu ebyât dahı anun eş‘ârındandur (İsen, 2017, s. 14).
Örnek 2:
Gazelde kendünün tarz-ı hassı var. El-hasıl kendü vâdîsinde mümteni‘ü’n-nazîr haylî eş‘âr dimişdür (İsen, 2017, s. 164).
Örnek 3:
İttifâk-ı sikât budur ki Kıssa-i Yûsufı andan eltaf u ahsen ve mergûb u müstahsen kimesne nazm itmemişdür. Bir nazm-ı bî-nazîr ve mümteniʿu’n-nazîrdür ki her beyti beyt-i maʿmûr gibi menbaʿ-ı metîndür ve nazm-ı sihr-intizâm-ı muʿciz-karîni sihr-i mübîndür (Canım, 2018, s. 199).
Örnek 4:
Ve ʿArûz-ı Evhadü’l-garîn ile ʿArûz-ı Endülüsi ve Enîsü’l-ʿUşşâḳ ve Hadâyıku’s-sihri ve Risâle-i Sanâyiʿu’ş-şiʿri tetebbuʿ terceme idüp bu cümlenün mesâil-i mühimmesin cemʿ eyleyüp Bahru’l-maʿârif tesmiye olunur bir kitâb itmişdür ve buhûr-ı mütenevviʿanun envâʿ u aksâmın tafsîl eylemişdür ve sanâyiʿ-i bedîʿiyyeden her sanʿata bir misâl göstermiş ve her birinün ism ü resminden haber virmişdür. Misâl-i mümteniʿu’n-nazîr:
Kaldı gözüm yüzünde şehâ göyinik gibi
Düşdüm saçun duzagına bûn ögeyik gibi (Canım, 2018, s. 270-271).
Örnek 5:
Dilümüz anlayamaz sufì bizüm kâl ehli
Bî-zebân söyleşelüm var ise bir hâl ehli
Bu gazeli diyüp hakîre getürdi. Tetebbu’la teşrîf itmenüz recâ iderin diyü minnet itdi. Hakîr bu güftâr mümteni’u’n-nazîrdür didüm (İsen, 2018, s. 116).
Canım, R. (hzl.) (2018). Latîfî Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Erişim adresi: https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-216998/latifi-tezkiretus-suara-ve-tabsiratun-nuzama.html
İpekten, H., Kut, G., İsen, M., Ayan, H., ve Karabey, T. (hzl.) (2017). Sehî Beg Heşt Bihişt. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Erişim adresi: https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-78460/tezkireler.html
İsen, M. (hzl.) (2018). Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Erişim adresi: https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-194288/kunhul-ahbarin-tezkire-kismi.html
Naci, M. (2009). Lügat-i Nâcî. Ankara: TDK Yayınları.
Redhouse, J.W. (2000). Redhouse’s Turkish Dictionary. İstanbul: Redhouse Yayınları.
Şemseddin Sami (2012). Kâmûs-ı Türkî. İstanbul: İdeal Kültür Yayıncılık.
Tolasa, H. (2002). Sehî, Lâtifi ve Âşık Çelebi Tezkirelerine Göre 16. Yüzyılda Edebiyat Araştırmaları ve Eleştirisi. Ankara: Akçağ Yayınları.