nazm-ı monlâyâne, şâ‘ir-i monlâyân, ekâbir-i şuarâ, şi‘r-i ekâbirâne
* Kaynaklara göre monlayâne “mollaya özgü, molla tarzında”; ekâbirâne ise “saygın kişilere, âlimlere yakışır tarzda” anlamına gelen terim.
Sözlüklerde, “monla” kelimesi, “molla kelimesinin eski metinlerde geçen bir şeklidir” (https://lugatim.com/s/monla). “Monlâyâne” kelimesi de “mollaya özgü, molla tarzında” anlamındadır (Parlatır, 2006, s. 1103). “Ekâbir” ise “büyükler, saygın kişiler manasında” geçmektedir (Parlatır, 2006, s. 390) “Ekâbirâne” de “büyük, saygın kişilere yakışır tarzda” manasındadır (Kaplan, 2018, s. 330).
Muhteva bakımından mollalara ve âlimlere yakışır tarzda şiirleri olan şairleri ifade eden terimdir.
Latîfî'nin Tezkiretü’ş-Şuarâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâsı'nda Ahmed Paşa’nın şiir üslûbu hakkında verdiği bilgiler; “…Cevâhir-i nazm-ı kelâmda üstâd-ı mâhir ve bâb-ı ‘ilm ü maʿârifde enva‘-ı ‘ulûm ve aksâm-ı fünûna kâdir idi. Elfâz-ı nazmı monlâyâne ve üslûb-ı şi‘ri ekâbirânedür…” şeklindedir (Canım, 2018, s. 112). Latîfî, Ahmed Paşa’nın şiirindeki sözlerini mollaya yakışacak şekilde, şiirinin üslûbunun da büyüklere (ekâbir) yaraşır tarzda olduğunu belirtmektedir (Kaplan, 2018, s. 330). Şahabettin Süleyman da Târîh-i Edebiyyât-ı Osmâniyye adlı eserinde Ahmed Paşa için, “Elfâz-ı nazmı monlâyâne ve üslûb-ı şi‘ri ekâbirânedür…” ifadesini kullanır ve şairi över (Karakaş, 2022, s. 61).
Âşık Çelebi’de İshak Çelebi’nin biyografisinin anlatıldığı bölümde Cafer Çelebi ile atışmalarının ardından bir satranç oyunu sırasında padişahın huzuruna çıkmaları anlatılır. Verilen bilgilere göre; “… Bu halde padişah meclis-i ünsde satranc oynarken bunlar dâvet olur. Bunlar dahı cübbe vü destâr ile ve monlâyâne vaz’ u vakâr ile kapuda hâzır olup içerü girmege icâzet olur…” (Kılıç, 2018, ss. 133-134). Fakat görünüşlerindeki monlâyâne vakar sözlerinde bulunmaz, yine birbirleriyle uygunsuz şekilde atışırlar ve padişah tarafından cüz’i bir bahşiş ile geldikleri yere geri gönderilirler. Burada monlayâne vaz‘ u vakardan kasıt âlimlere yakışır şekilde konuşma ve tavırlardır. Aynı ibarelerin Kınalızâde Hasan Çelebi Tezkiresi’nde de geçtiği görülmektedir.
Kınalızâde Hasan Çelebi Tezkiresi’nde, şair Bâkî hakkında bilgi verilirken şu ifadeler kullanılmaktadır: “Ekâbir-i şu’arâ vü efâzıl-ı bülegâ ve emâsil-i ‘ulemâdan dîbâce-i Dîvân-ı kemâl fihrist-i ‘unvân-ı hüsn-makâl meclis-efrûz-ı nükte-sencân şâ’iri latîfe-âmûz-ı gazel-serâyân sâhiri sultân-ı şâ’irân-ı memâlik-i Rûm belki hüsrev ü hâkân-ı nâzımân her merzûbûm dilîr-i ‘arsa-i ‘ilm ü fehm hüsrev-i ‘âlemgîr-i iklîm-i nazm mütekellimân-ı kâfiye-güzâr u fasîh-zebânân-ı sihr-âsâr arasında ser-gazel-i Dîvân-ı fesâhat ve şâh-beyt-i mecmû’a-i belâgatdur”(Sungurhan, 2017, s. 221). Bâkî’nin “ekâbir-i şuarâ” ibaresiyle şairler zümresinin en yüksek mevkisinde bulunması vurgulanmıştır.
Gelibolulu Âlî’nin Künhü’l-Ahbâr’ında Mevlânâ Fevrî hakkında şu ifadeler kullanılmaktadır: “…nâmı Ahmed fünûn-ı mütenevvi‘a ile bahs-i ‘ilmiyyesi sermed kendüsi akrânı miyânında ser-âmed hem şâ‘ir-i monlâyân idi ve hem monlâ-yı şâ‘irân-ı mesel-gûyân idi...” (İsen, 2017, s. 262). İfadelerden de anlaşılacağı üzere Mevlânâ Fevrî akranları arasında mollalara, âlimlere yakışır şekilde şiirleri olan bir şairdir. Kişiliğinin şiirlerine yansıdığı vurgulanmaktadır (Örnek 1).
Tezkirelerde monlayâne ve ekâbirâne kelimeleri şairlerin hâl, hareket, giyim kuşamlarını nitelediği gibi şiirlerinin muhteva yönünden ne tür şiirleri olduğunu da ifade etmektedir. Kelimelerin terim anlamıyla ilk olarak Latîfî'nin Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ'sında geçtiği tespit edilmiştir.
“Monlâyâne” kelimesi, terim anlamına uygun şekilde Latîfî’nin Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ'sında 1, Âşık Çelebi’nin Meşâirü’ş-Şuarâ'sında 2 kez kullanılmıştır.
“Ekâbirâne” kelimesi, terim anlamına uygun şekilde Latîfî’nin Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ'sında 1 kez kullanılmıştır.
Örnek 1:
…nâmı Ahmed fünûn-ı mütenevvi‘a ile bahs-i ‘ilmiyyesi sermed kendüsi akrânı miyânında ser-âmed hem şâ‘ir-i monlâyân idi ve hem monlâ-yı şâ‘irân-ı mesel-gûyân idi…
……
Gelmedin dünyâya kahr-ı dehri iz‘ân itmişem
Togdugum dem aneden anınçün efgân itmişem
Ve lehu
Gezüp mülk-i vücûdı ‘âlem-ı ışka kadem basdum
Bu günden sonra ölmezsem ‘âdem iklîmidür kasdum (İsen, 2017, s. 262, 264).
Örnek 2:
…Cevâhir-i nazm-ı kelâmda üstâd-ı mâhir ve bâb-ı ‘ilm ü maʿârifde enva‘-ı ‘ulûm ve aksâm-ı fünûna kâdir idi. Elfâz-ı nazmı monlâyâne ve üslûb-ı şi‘ri ekâbirânedür… (Canım, 2018, s. 112).
Canım, R. (hzl.) (2018). Latîfî- Tezkiretü’ş-Şuarâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Erişim adresi: https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-216998/latifi-tezkiretus-suara-ve-tabsiratun-nuzama.html
İsen, M. (hzl.) (2017). Gelibolulu Mustafa Âlî Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Erişim adresi: https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-194288/kunhul-ahbarin-tezkire-kismi.html
Kaplan, F. (2018). Latîfî Tezkiresi’nde Edebî Eleştiri Terimleri ve Edebiyat Eleştirisi. Doktora Tezi. Muğla: Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Karakaş, E. (hzl.) (2022). Şahabeddin Süleyman- Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye. Ankara: Son Çağ Akademi Yayınları.
Kılıç, F. (hzl.) (2018). Meşâ’irü’ş-şu’arâ—Aşık Çelebi. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Erişim adresi: https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-210485/asik-celebi-mesairus-suara.html
Parlatır, İ. (2006). Osmanlı Türkçesi Sözlüğü. Ankara: Yargı Yayınevi.
Sungurhan, A. (hzl.) (2017). Kınalızâde Hasan Çelebi Tezkiretü’ş-şu’arâ. Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Erişim adresi: https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-194494/kinalizade-hasan-celebi-tezkiretus-s-uara.html