merdâne güftâr, merdâne-reviş, merdânelik, zen-i merdâne, sipâhiyâne eş’âr
* Sözlüklere göre; merdâne, “mert insana yakışır tarzda, mertçe, yiğitçe”; sipâhiyâne ise "askere, süvariye yakışır tarzda” anlamına gelen terim.
Farsça merd ve -âne eklerinin birleşiminden oluşan bir kelimedir. Sözlükler kelimenin “erkeğe mahsus veya layık, cesurâne, bahadırâne” (Şemseddin Sami, 1317, s. 1323) ve “yiğit olana lâyık ve yaraşır olan” (Lugat-ı Remzî, 1305, cilt 2, s. 482), erkeksi, yiğit (Redhouse, 1987, s. 781) anlamlarını vermiştir. Sipâhiyâne ise, “sipâhiye layık, yaraşır olan” (Lugat-ı Remzî, 1305, cilt 1, s. 684) şeklinde tanımlanmıştır.
Muhteva bakımından mertçe, yiğitçe, askerlere özgü bir tavır, cesaret ve meydan okuma ifadeleri taşıyan şiirler ile bu türden hâl ve hareketlere sahip şairleri ifade eden terimdir.
Sehî Bey’in Heşt Bihişt adlı tezkiresinde Fatih Sultan Mehmed’in şiirleri hakkında yapılan yorumda hükümdarın “sözleri merdâne ve gazelliyatı âşıkâne” olarak yorumlanmıştır (İpekten vd., 2017, s. 16). Tezkirede merhum hükümdarın şiiri yorumlandıktan sonra, aşıkâne bir şiirinde sevgili için ağyar ile mertçe cenge girmeyi dileyen sözleri örnek olarak verilmiştir (Örnek 1).
Lâtîfî Tezkiretü’ş-Şuarâ adlı tezkiresinde Dilîrî adlı şairin şiirleri için şu bilgileri verir; “Hulâsa-i kelâm ve netîce-i merâm oldur ki sâbıku’z-zikrün sipâhiyâne eş‘ârı ve merdâne güftârı vardur. Haslet-i zâtı bu ebyâtından ma‘lûmdur” (Canım, 2018, s. 226). Latîfî şairi tanıtırken, tımar sahibi bir sipâhi olan şairin giyiminden kuşamına, davranışlarına kadar çok mert bir kişi olduğunu anlattıktan sonra şiirlerinden de hasletlerinin malum olduğunu dile getirir. Verilen örnekten de askere yakışır tarzda mertçe şiirler kaleme aldığı anlaşılmaktadır (Örnek 2). Latîfî Tezkiresi ile ilgili çalışmada “Merdâne şiir; şairin kendini açık yüreklilikle ifade ettiği, mertçe/yiğitçe bir eda takındığı bir şiirdir. Sipâhiyâne şiirde ise bir askere yakışır tavır ve eda, cesaret ve meydan okuma görülür. Bu iki şiir tarzı birbirine benzer nitelikler taşır. Ancak sipâhiyâne şiirde askere özgü bir cesaretlilik öne çıkarken, merdâne şiirde askerlikle ilgili olsun olmasın genel olarak mert, yiğit ve cesur bir eda göze çarpmaktadır” bilgileri verilmiştir (Kaplan, 2018, s. 317).
Kınalızâde Hasan Çelebi’nin Tezkiretü’ş-Şuarâ’sında Ayşe Hubbî hakkında verdiği bilgiler ise şöyledir: “…kelimâtı dahi kız nakşı degül hayli merdâne muhassal benî-i nev’î arasında yegânedür.” (Sungurhan, 2017b, s. 287). Kınalızâde, Ayşe Hubbî Hatun’un kadın şairlerin arasında evvel geleni ve içlerinde şiiri en düzgün söyleyeni olduğunu ayrıca şiirlerinin bir hayli merdâne olduğunu dile getirir. Mehmet Tevfik de Kâfile-i Şuarâ’sında Hubbî Hatun için aynı ifadeleri kullanır (Kutlar Oğuz vd., 2017, s. 211).
Beyânî’nin Tezkiretü’ş-Şuarâ’sında, Zeyneb Hatun’un şiirleri ile ilgili olarak “…Eş’ârı ârifânedür, kız nakşı degüldür merdânedür…” (Sungurhan, 2017a, s. 84) şeklindeki ifadeden sonra Zeyneb Hatun’a ait bir gazel örneği verilmiştir (Örnek 3).
Sâlim’in Tezkiretü’ş-Şuarâ adlı tezkiresinde, Ânî Kadın hakkında verilen bilgilere göre; “…bir gûşe-i inzivâda hatt-ı merdâna bedel yâdigâr-ı destleri olan gazelden gayrı bir tuhfe-i yedleri matlûb olmayan tâife-i nisvândan böyle bir zen-i merdâne nesc yerine nesh u ta’lîk ve gazel yerine tegazzül-i şâirâne eyleye hayli erlik ve muhâbâ serverlik değil midir?” (İnce, 2018, s. 132) şeklinde hanım taifesinden böyle yiğitçe şiirler kaleme alan Ânî Kadın’dan övgüyle söz eder. Yine Sâlim, tezkiresinde, Dürrî adlı şair için; “…ol şehrin zürefâsından bir merd-i nezâketkârı olup ebkâr-ı efkârı merdâne murâd üzre tasarrufa kâdir tab’ı çâlâk bir şâir-i suhan-ı hâzırdır” (İnce, 2018, s. 185) der.
Ali Emîrî’ye ait Tezkire-i Şuʻarâ-yı Âmid’de, Bekrî adlı şairin şiirinin değerlendirmesi şu şekildedir: “…Mîr-i muhteremin tabîʻat-ı şiʻriyyesi merdânedir. Mutarrâ gazelleri rûh-nüvâz tercîʻât, tesdîsât, mukattaʻât ve kasîdeleri vardır. Şuʻarâ-yı eslâfa nazîreleri ve muʻâsırîn ile müşâʻaresi kesîrdir. Şu nazîreler o kabîl âsârındandır…”(Kadıoğlu, 2018, s. 158). Şairin şiirinin merdâne bir tabiatı olduğunu dile getiren Ali Emîrî, nazirelerinin ise rencide edici olduğunu vurgular.
Âşık Çelebi Meşâirü’ş-Şuarâ’sında, Sânî adlı şairin hâl ve hareketlerinden bahsederken şu cümleleri kurar; “… Revişi rindâne ve cünbişi merdâne idi. Andan segbân olup atlu zagarcı oldı ba’dehu âvâtıf-ı şâhı şânına şâmil oldı yani bölüge sülûk idüp sipâhi oglanları zümresine dâhil oldı…” (Kılıç, 2018, s. 624). Şairin tarzını rindâne bulan Âşık Çelebi, hareketlerini de merdâne olarak tasvir eder.
Mehmed Sirâceddin’in Mecmâ’-ı Şu’arâ ve Tezkire-i Üdebâ adlı eserinde Sıdkî Hanım hakkında “…Tâ’ife-i zenândan iken merdâne bir sûretde ma‘ârif ve kemâlâta sa‘y u ikdâm ve zamânında kesb-i iştihâr iderek birçok âsâr-ı pâkîze yâdigâr-ı ahlâf eylemek sûretiyle ibkâ-yı nâm eylemişdir…” (Arslan, 2018, s. 27-28) şeklinde bilgi verilmektedir. Sıdkî Hanım’ın merdâne bir maarifete ve olgunluğa sahip olduğu ve ardında birçok güzel eser bıraktığı dile getirilmiştir.
Ahdî Gülşen-i Şuarâ’sında da, şair Tarîkî’nin kişiliğinden bahsettiği kısımda şairin “eşcâ’-ı rûz-ı meydân u sayd-efgen-şîr-i merdân tavr-ı sipâhlıkda silahşor…” (Solmaz, 2018, s. 213) olduğunu vurgular. Buradaki kullanımın da şairin kişiliği ve mesleği ile ilgili olduğu görülmektedir.
Gelibolulu Âlî’nin Künhü'l-ahbâr'ının tezkire kısmında, Mihrî Hatun ile ilgili verilen bilgi şöyledir; “…Muhassal-ı kelâm zen-i dehr-firîbine aldanmayup dünyâya merdânelikle geldi gitdi…” (İsen, 2017, s. 83) Burada da şairin karakterine vurgu yapılmaktadır.
Sâdıkî’nin Mecmâu’l-Havâs adlı tezkiresinde, Sultan Hüseyin Mirzâ’nın da kişiliği hakkında şu şekilde bilgi verilmiştir; “Maktûl boldugı zamân ziyâde merdânelig etüp dünyânı vedâ kıldı” (Kuşoğlu, 2012, s. 174) Burada da Sultan Hüseyin Mirzâ’nın yiğitliği vurgulanmıştır.
Tezkirelerde niteleme sıfatı görevinde bulunan “merdâne” ve “sipâhiyâne” kelimeleri hem şairlerin kişiliklerini tanımlamada hem de muhteva ve üslup yönünden ne tür şiirler kaleme aldıklarını ifade etmede kullanılmaktadır. “Merdâne” kelimesi sözlüklerde, tezkirelerde kullanıldığı terim anlamına uygun şekilde tanımlanmıştır. Kelimenin terim anlamına uygun şekilde ilk olarak Sehî Bey’in Heşt Behişt’inde geçtiğini söylemek mümkündür. “Sipâhiyâne” kelimesinin ise sadece bir sözlükte madde başı olarak yer aldığı tespit edilmiştir. Kelimenin terim anlamıyla kullanıldığı ilk tezkire ise Latîfî’nin Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ’sıdır.
“Merdâne” kelimesi terim anlamıyla; Sehî Beg’in Heşt Bihişt’inde 4, Latîfî Tekiresi’nde 2, Âşık Çelebi’de 1, Kınalızâde Hasan Çelebi’de 3, Ahdî’nin Gülşen-i Şuarâ’sında 1, Beyânî’de 1, Gelibolulu Âlî’de 1, Sâdıkî’de 1, Sâlim Efendi’nin Tezkiretü’ş-Şuarâ’sında 7, Mehmed Tevfik’in Kâfile-i Şuara'sında 1, Mehmed Sirâceddin’in Mecmâ’-ı Şu’arâ ve Tezkire-i Üdebâ’sında 1, Ali Emîrî’nin Tezkire-i Şuʻarâ-yı Âmid'inde 8 kez kullanılmıştır.
“Sipâhiyâne” kelimesi terim anlamıyla; Latîfî’de, Hasan Çelebi’de ve Ahdî’nin Gülşen-i Şuarâ’sında 1’er kez geçmektedir.
Örnek 1:
Vâfir eş’ârı vardı. Sözleri merdâne ve gazeliyyâtı âşıkâne. Vâdî-i a’lâda cevlân ider bülend-pervâz ve üslûb-ı gazelde mümtâz. Nazmı bî-bedel ve eş’ârı mesel-âmizdür. Bu ebyât anun eş’ârındandur:
Sâkiyâ mey vir ki bir gün lâlezâr elden gider
İrişür fasl-ı hazân bâg-ı bahâr elden gider
Gırre olma dil-berâ hüsn ü cemâle kıl vefâ
Bâki kalmaz kimseye nakş u nigâr elden gider
Yâr içün ağyâr ile merdâne ceng itsem gerek
İt gibi murdâr rakìb ölmezse yâr elden gider (İpekten vd., 2017, s. 16).
Örnek 2:
Hulâsa-i kelâm ve netîce-i merâm oldur ki sâbıku’z-zikrün sipâhiyâne eşʿârı ve merdâne güftârı vardur. Haslet-i zâtı bu ebyâtından maʿlûmdur:
Matlaʿ: ʿArsa-i ʿaşk ey gönül merdâneler meydânıdur
Kelle topıdur o meydânun kılıç çevgânıdur (Canım, 2018, s. 226).
Örnek 3:
Amasiyyadan bir kâdî kızıdur. Reşk-i kümelîn-i ricâl bir sâhibetü’l-kemâldür. Mihrî ile hem-asr u hem-sohbet olup mâ-beynlerinde niçe münâzara müşâ’are vü ülfet olmışdur. Eş’ârı ârifânedür. Kız nakşı degüldür merdânedür. Bu gazel anundur:
Keşf it nikâbunı yiri gögi münevver it
Bu âlem-i anâsırı firdevs-i enver it
Depret lebüni cûşa getür havz-ı kevseri
Anber saçunı çöz dü-cihânı mu’attar it
Hattun berât yazdı sabâya didi ki tîz
Var mülket-i Hıtâ ile Çîni musahhar it
Âb-ı hayât olmayıcak kısmet ey gönül
Bin yıl gerekse Hızr ile seyr-i Sikender it
Zeyneb ko meyli zînet-i dünyâya zen gibi
Merdânevâr sâde dil ol terk-i zîver it (Sungurhan, 2017a, s. 84).
Arslan, M. (hzl.) (2018). Mehmed Sirâceddin- Mecmâ’-ı Şu’arâ ve Tezkire-i Üdebâ. Ankara: T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Erişim adresi: https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-208568/mehmed-siraceddin-mecma-i-suara-ve-tezkire-i-udeba.html
Canım, R. (hzl.) (2018). Latîfî- Tezkiretü’ş-Şuarâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ. Ankara: T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Erişim adresi: https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-216998/latifi-tezkiretus-suara-ve-tabsiratun-nuzama.html
Doktor Hüseyin Remzî (1305). Lugat-ı Remzî 1-2. İstanbul.
İnce, A. (hzl.) (2018). Tezkiretü’ş-Şuarâ, Mîrzâ-zâde Mehmed Sâlim Efendi. Ankara: T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Erişim adresi: https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-203805/mirza-zade-mehmed-salim-tezkiretu39s-su39ara.html
İpekten, H., Kut, G., İsen, M., Ayan, H., & Karabey, T. (hzl.) (2017). Sehî Beg-Heşt Bihişt. Ankara: T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Erişim adresi: https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-78460/tezkireler.html
İsen, M. (hzl.) (2017). Gelibolulu Mustafa Âlî Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara: T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Erişim adresi: https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-194288/kunhul-ahbarin-tezkire-kismi.html
Kadıoğlu, İ. (hzl.) (2018). Ali Emîrî-Tezkire-i Şuʻarâ-yı Âmid. Ankara: T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Erişim adresi: https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-375473/ali-emiri-tezkire--i-suara--yi-amid.html
Kaplan, F. (2018). Latîfî Tezkiresi’nde Edebî Eleştiri Terimleri ve Edebiyat Eleştirisi. Doktora Tezi. Muğla: Sıtkı Koçman Üniversitesi.
Kılıç, F. (hzl.) (2018). Meşâ’irü’ş-şu’arâ—Aşık Çelebi/ Es-Seyyid Pîr Mehmed bin Çelebi. Ankara: T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Erişim adresi: https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-210485/asik-celebi-mesairus-suara.html
Kuşoğlu, O. (2012). Sâdıkî-i Kitâbdâr’ın Mecmâ’ü’l-Havâs Adlı Eseri. Doktora Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü.
Kutlar Oğuz, F. S., Çakır, M., & Koncu, H. (hzl.) (2017). Mehmed Tevfik-Kâfile-i Şu’arâ. Ankara: T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Erişim adresi: https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-196469/mehmed-tevfik-kafile-i-su39ara.html
Redhouse, J. W. (1880). A Turkish and English lexicon: Shewing in English the significations of the Turkish terms.
Solmaz, S. (hzl.) (2018). Bağdatlı Ahdî -Gülşen-i Şuʿarâ. Ankara: T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Erişim adresi: https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-201251/ahdi-gulsen-i-suara.html
Sungurhan, A. (hzl.) (2017a). Beyânî Tezkiresi-Tezkiretü’ ş-Ş u’arâ. Ankara: T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Erişim adresi: https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-194495/beyani-tezkiresi-tezkiretus-suara.html
Sungurhan, A. (hzl.) (2017b). Kınalızâde Hasan Çelebi-Tezkiretü’ş-şu’arâ. Ankara: T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Erişim adresi: https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-194494/kinalizade-hasan-celebi-tezkiretus-s-uara.html
Şemseddin Sâmî (1318). Kâmûs-ı Türkî. İstanbul.