ma‘nâ-yı îhâmî
* Îhâmî, birden fazla anlamı olan bir kelimenin az kullanılan anlamının kastedilmesi durumunu karşılayan bir terimdir. “Ma’nâ” kelimesi ile terkip oluşturularak “ma’nâ-yı îhâmî” ve “ma’nî-i îhâmî” şeklinde kullanılır.
“Vehim ettirme, şüphe ve tereddüde düşürme” (Şemseddin Sâmî, 1317, s. 255); “galat ve şüphede bırakma” (Ahterî, 1978, s. 58) anlamına gelen Arapça “vehm”den gelen îhâm kelimesinin ‘nispet î’si eklenmiş hâlidir. Kelime bu hâli ile vehim veren, tereddüde düşüren ve şüphede bırakan gibi anlamları bulunan bir sıfattır.
Birden fazla anlamı olan bir kelimeyi az kullanılan anlamını da kastederek sarf etme.
Îhâmî, birden fazla anlamı olan bir kelimenin bütün anlamlarını kastetmeyi karşılayan bir söz sanatı terimi olan îhâmın sıfatlaştırılmış hâli olarak “ma’nâ” kelimesi ile terkip oluşturulmak suretiyle “ma’nâ-yı îhâmî” ve “ma’nî-i îhâmî” şeklinde Latîfî’nin tezkiresinde yer almaktadır.
Latîfî, terimi örnek beyitlerdeki bazı kelimelerin az kullanılan anlamları hakkında sarf eder. Bir beyitte sevgilinin vasfı için “fitne” kelimesinin kullanılmasını, kelimenin “bir köpek cinsi anlamına” da gelmesi münasebetiyle yakışıksız ve hatalı bulur. Beytin şairini kelimenin “ma’nâ-yı îhâmî”sinden habersiz olduğu düşüncesi ile eleştirir (Canım, 2018, s. 123). Ele aldığı başka bir beyitte geçen “helva” kelimesinin “nasip” anlamına da geldiğini söylemek suretiyle ihamlı manayı izah eder (Canım, 2018, s. 506).
Terim Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ’da 2 defa kullanılmıştır.
Örnek 1:
Matla‘: Gözüm hiç gördügün var mı be-hakk-ı sûre-i Tâhâ
Benüm yârüm gibi fitne benüm gönlüm gibi şeydâ
Nesr: Matla‘-ı merkûm Dâ‘î-i merhûmun gâyetde matbû‘ı ve dîvânında makbûl olan beyt-i masnu‘ıdur. Ammâ ʿaceb budur ki bu kadar fazl u ma‘rifetle sözlerinün ma‘nâ-yı îhâmîsinden gâfil olup ebyâtında olan lafzun ne kadar ma‘nâya şâmil idügin fikr idüp fehm itmezler imiş. Zîrâ matla‘-ı merkûmun mısra‘-ı sânîsinde benüm yârüm gibi fitne dimiş. Lafz-ı fitne bu mahalde zemmi müş‘ir îhâm ve bir ma‘nî-i kabîhı mutazammın turfa kelâmdur. Örf-i nâsda fitne diyü ecnâs-ı kilâbdan şol seg-i sagîre ve cins-i kıtmîre dirler. Lafz-ı mezkûrı şuʿarâ-yı zamân ekseriyyâ rakîb zikr oldugı mahallerde ve agyâr u aʿdâ yâd oldugı mevki‘lerde îrâd iderler. Nitekim Zâtîn'ün bu beytinden zâhirdür.
Beyt: Rakîbe sadr gösterdün didün ol fitneye ulu
Benüm bir it kadar vah vah kapunda iʿtibârum yok(Canım, 2018, s. 123).
Örnek 2:
Beyt: Acır isen gel Necâtî derdmendi acı kim
Ne leb-i dilber nasîb oldı ne helvâ-yı rakîb
Nesr: Beyt-i merkûmun ma‘nâ-yı ihâmîsi oldur ki ol vilâyetde meyyit içün helvâ idüp kirdelere ve yufkalara sarup eytâm u mesâkîne üleşdürürler ve mahall-ü müstahak olup nasîb olanlara birer virürler. Ammâ ol diyârda ol helvânun adına nasîb dirler (Canım, 2018, s. 556).
Ahterî Mustafa (1978). Ahterî Kebîr Arapça-Türkçe Büyük Lûgat. hzl. İ. İlhami Ulaş ve Abdülkadir Dedeoğlu. İstanbul: Osmanlı Yayınevi.
Canım, R. (2018). Latîfî-Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-216998/latifi-tezkiretus-suara-ve-tabsiratun-nuzama.html.
Şemseddin Sâmî (1317). Kâmûs-ı Türkî. İstanbul: İkdâm Matbaası.